Cuma, Nisan 19, 2024
Ana SayfaKÖŞE YAZARLARIMÜMKÜN GELECEĞİMİZ YA DA SOL

MÜMKÜN GELECEĞİMİZ YA DA SOL

Geleceğin “sol” için mümkün olabilmesi, Dünya ve Türkiye solunun analizini kaçınılmaz kılıyor. Genel konjonktüre de bakarak, olabildiği kadar ana hatlarıyla durumun fotoğrafını çekmek daha sonra da “röntgenini çekme”ye dönük bir yaklaşım içine girmek yerinde olamaya çalışacağım.
Öncelikle iktidar organının “sol”a bakışını analiz edelim: Hiçbir biçimde dürüst davranmıyor, eşit koşullarda bir tartışma içini girmiyor, fikrinize değer vermiyor, hak vermiyor, sizden bir şey öğrenme çabası içinde değil, sizi eşiti olarak görmüyor, kendi doğrularının sorgulanmasına izin vermiyor, polemik yapmanın dışında bir tartışma söz konusu olmuyor. Sadece tebliğ ediyor, buyuruyor, asıyor, kesiyor, yakıyor, susturuyor. Size de sadece “demokratik sistemin” dekoru; anti-demokratik işleyişe bir ölçüde meşruluk kazandıran “silik-figür” rolü kalıyor.
Şimdi temel soru/sorun, “sol” bu duruma neden müstahak oluyor. Başka türlü sormayı denersem, bizi bu cendereden çıkaracak özgürlükçü bir yaklaşım mümkün mü? Mümkün bir gelecek, nasıl bir politik paradigmanın ışığında gerçekleşebilir?(Baştan, uzun/kapsamlı, eni-konu tartışılması gereken bir konuyu -Facebook ve fast-food hayatta- insanların uzunluğundan ürkmeyeceği bir kısalığa indirirken, tam anlaşılmama riskini göz önüne aldığımı söylemem lazım.)
Tabii, aslında Türkiye solunun kendine özgü sorunları olmakla birlikte, daha belirleyici olan, solun genel/evrensel alandaki yaklaşım ve tutumlarıdır.
Hemen söyleyelim ki, modernist sol, kavram üretme yeteneğini yitirdi. Şu an, hali-hazırda kullandığı kavram seti, 1789-1917 yıllarının arasında üretilen, zenginliğini ve esnekliğini yitirmiş, kendini yenileyemeyen, kendi iç devrimini yapabilme becerisinden yoksun bir kavram setidir.
Bu dönemin dışında üretilmiş ve bir ihtiyacı/sorunu açıklayan yeni bir kavramın varlığını bana kim söyleyebilir ki.
Kapitalizmdi, emperyalizmdi, bunları biliyorduk. Daha çok emperyalizm eleştirisi, belli ölçülerde kapitalizm eleştirisi, hepsi bu… Peki ya modernizm (her ne kadar sol, modernizmin çocuğu olsa da), ona ne demeli. Modernizm +kapitalizm+emperyalizm. Bu üçlüden birini dikkate almadığınızda yapmış olduğunuz eleştiriler havada kalmaya mahkûm oluyor. Modernizmi ve kurumlarını kabul ederek, onaylayarak, onun içinde kalarak yapılan bir emperyalizm eleştirisi, “ulus ve devlet” diyalektliğine gömülüyor ve kendini oraya kilitlemiş oluyor. Yaşanan çözülme ve çöküş, modernizmin içinde düşünülen solun/sosyalizmin çözülüşü ve çöküşüdür. Aslında modernizmin ve kurumlarının yarattığı krize yine modernizmin içinde kalarak, onu onaylayarak verilmiş bir yanıttır. Şimdi artık, kapitalizm açısından modernizmin bittiğinden, post-modern bir aşamaya geçildiğinden söz ediliyor. Fakat sol kapitalizmin terk ettiği modernizm içinde hâlâ çırpınmakta…
O nedenle, yeni bir emperyalizm, kapitalizm, modernizm ve post-modernizm eleştirisi üzerinden bir sol (şayet alternatif olmak istiyorsa)artık kaçınılmaz. Modernitenin ulus devlet altında uluslaştırdığı “birey”, “halk”,” vatandaş”, “mülkiyet”, “cumhuriyet”, “anayasa”, “temsil”, “demokrasi”, “parti”, “sendika”, “parlamentarizm” gibi kavramlar artık kriz içindedir. Söz konusu kavramları uluslaştırmaktan kurtarmak ve ulussuzlaştırmak yaşadığımız yüzyılın devrimciliği olacaktır.
Halihazırdaki, cari “sol” “dünyayı uluslaştırın”, “demokrasiyi uluslaştırın” söylemiyle, “ulus devlet”e sahip çıktı, böylece şovenizmin batağına saplanmaktan kurtulamadı. Oysa, etik-politik tutum esas alınmalı, demokrasi devletsiz düşünülmeliydi.
Son tahlilde, anti-ulus, anti-iktidarcı, anti-kapitalist ve anti-modernist olmayan hiçbir hareketin geleceğin dünyasında yer alamayacağı gibi, bugün de herhangi bir sorunun çözümünde işe yarar bir görev üstlenemeyecektir.
Hegemonya peşinde koşmayan, farklılıkların özgürlüğünü ve özerkliğini kabul eden, sadece siyasal iktidara değil, iktidar kavramının kendisine de meydan okuyan bir siyasal eğilim 21. yüzyılın “kazanan” siyasal eğilimi olacaktır. Bu yeni eğilimin kendisini ifade etmesi için yeni bir dile, yeni bir söyleyiş biçimine ve buna uygun bir kavramlar setine ihtiyaç olacaktır. İktidarı eleştirirken ona benzemeyen, özgürleştirici, dayanışmacı, militarist olmayan, barışçı ve sevgi yanlısı bir dil kullanmak solun kendini ifade etmesinde ona avantaj sağlayacaktır. Zira bu dili öğrenmeyenlerin geleceğin dünyasındaki yerinin bugünkünden iyi olmayacağı çok açık…
Gezi Direnişi örneğinde olduğu gibi, kimsenin ötekileştirilmediği, kendi düşüncesini/felsefesini başkasının üzerinde farz kılmadığı, diğerinin üzerinde iktidar kurmak isteğinin olmadığı bir “sol” tahayyül Dünya için de Türkiye için de çok mümkün.
Bu “mümkün geleceğimizi” hakikat kılmak çok büyük ölçüde modernizmin değerlerinin/ kurumlarının aşılmasına bağlı olacaktır. “Yeni” tarihini yazarken, haklı olmaya çalışmadan ama sadece haklı olarak, kendini daha bireyden ve evrenselden başlatması sol için hayati önemde olacaktır.
Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Ali Riza Gelirli
Ali Riza Gelirli
Kartal'ın Sesi Gazetesi yazarı
İLGİLİ HABERLER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -

En çok okunanlar

Son Yorumlar

Zehra Sayar on Yılbaşı
Deniz Özlem Er on Yılbaşı